24 Haziran 2009 Çarşamba

Üst kattan gönderdiler...

Dün akşam eve dönerken gözyaşlarım tırmaladı burnumu. Nasıl bir düzenin içindeyim ben? Çığlıklar atmak geldi içimden. Yalnızca ağlamak da rahatlatırdı belki… Ya da birilerini tartaklamak… Belki de asıl kızgın olduklarımı arayıp yüzlerine haykırmak; sizi anlıyorum çünkü görüyorum. Yapmadım.

Hiç değerim olmadığını tekrarladım kendime. Bir piyonum ben "hayatın" gözünde. İleri sürer, geri çeker. Vezir, şah, fil ve at yanında nasılsa. Bir piyonu oyun dışına atmış, kimin umurunda?

Uzun sürmedi, içimdeki fırtına yaz yağmuru gibi, geldiği gibi, çekti gitti. Yoktu yapacak bir şeyim. Hayal kırıklığına uğramış yaşım 2000’li yıllara sırtını dayamış, yüreğimi sıkarken avucunda, misafir umduğunu değil, bulduğunu yer, diyor hayat sırıtarak yüzüme.
**
Ne güçlü kadın yahu, diyen sesleri çınlıyor kulağımda. Gülümsüyorum. Güçlü müyüm gerçekten? Değişmez kurallar var; ölürsün, ardında bıraktıkların yaşamaya devam eder; yanında kimseyi götüremezsin. Gelirken de yalnızdın, giderken de… Bu katılığı göğüsleyebilmek en zoru. Zamanın çarkları arasında ezilip parçalanırken isyanların, üç damla bile çok, akmıyor gözyaşların. Suskunluk, ketumluk çığlığı aslında içimdeki isyanın.
**
Suskun kadınlar var her yerde. Suskun erkekler. Suskun çocuklar… Gözlerini uzaklara salmışlar. Balık olmayan koya ağ atmış gibi umut avındalar. Kadınlar suskun. Erkekler suskun. Çocuklar suskun. Büyük acılar dilsizdir. Susuyorum ben de.
**
Benny & Joon vardı CNBC-e’de. Ne hoş filmdi o öyle. Johnny Depp var bir kere. Eh, beni de bir depiverse… Ama ekrandaki yüz yirmili yaşların başında. Gözümün önünde akıp, ruhumu çekiştiren aşk öyküsü de öyle. Bense 40’lara doğru çıkmışım yola. Yarılamaya az kaldı ömrü. Var mı böyle bir sevgi, bu denli temiz bir aşk? Dudaklarım büküldü çocuk gibi. Bayramlık kıyafetleriyle bahçede oynayıp üstümü başımı batırmışım gibi… O kadar kirlendik ki… Bir kez daha sustum.
**
Pedikür yaptım. Kadın dediğin temiz olmalı. Hele de üç gün sonra ameliyat olacak, her bir tarafı gün ışığına çıkacaksa, bak ne temiz insan, demeliler. Kadın dediğin utanmamalı… Kadın dediğin alnı ak, başı dik olmalı… Kadın dediğin hamarat olmalı… Güleryüzlü, anlayışlı, zekasını göstermeyecek kadar alçakgönüllü, aptal ve uysalı canlandıracak kadar usta oyuncu, sıkıntılarını seslendirmemek adına dilsiz, yeri geldiğinde kevase, yerine göre anne, kardeş, abla…

Gözüm ekrana kayıyor yine. Böylesi bir aşk… Ah be çocuklar, nasıl da çeliyorsunuz aklımı! Olacak iş değil, sizin öykünüz bilim-kurgu, bense gerçek hayattayım. Daldırıyorum makası. Temiz olmalı… Utanmamalı… Kadın?..
**
Elime bir kaç kez kağıt kalem aldım. Aklım sıra mektup yazacağım. Aklımdaki cümleler kağıda değdikleri anda kırılıveriyorlar. Biçimsiz parçalar yayılıyor beyazın üstüne. Vazgeçiyorum. Ölürsem kabrime gelme istemem… Gülme krizi tuttu. Kola da boğazıma kaçtı, iyi mi? Nereden geldi şimdi bu aklıma?
Adam sen de! Hayat bu. Sen gidersin, tek kişilik biletinle; kalan sağlar hayatındır. Film komik. Benim halim komik. Gülüyorum boyuna…
**
Güçlü müyüm, zayıf mıyım? Olgun muyum, çocuk muyum? Deli miyim, akıllı mıyım? Belki de ortaya karışık; yanar dönerli… Üst kattan gönderdiler; hayatın ikramı…

HÜR'ce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder