24 Haziran 2009 Çarşamba

Anılar mı, acılar mı?

Belki de anılarımıza sahip çıkmamız gerektiğini hissettiğimiz için bilinçsiz bir sorumluluk duygusuyla onların elinden tutup, ve hatta onları çekiştirip hüzün topraklarına koşturuyoruz. Yaşadıklarımızı, yaşamış olduklarımızı, hata, kaza, yanlışlık, beceriksizlik, basiretsizlik, kadersizlik, talihsizlik, sürpriz, tesadüf gibi somutluktan uzak, ayakları yere basmayan, gezgin betimlemelerle isimlendirmeyi kendimize yediremediğimiz için, acılı soslara bulayıp ansımalar yağında kızartıyoruz ruhumuzu. Beş duyunun sezgisel boyunduruğu altında, bir nota, bir koku, bir resim, bir dokunuş ya da bir hareket istasyonundan atlayıp trene, hipnotik tıkırtıların eşliğinde akıyoruz zamanın gerisine.

Kim demiş, acı zevk vermez, diye? Bünyeyi güçlendirir acı. Ufak ufak, ağzın burnun yana yana başlarsın yemeye ve bir gün beton delecek güçte bir lezzeti aşerirken yakalarsın kendini. Tuvalette ıkınırken, aldığın keyfin bedelini ödersin tüm boşaltım sistemin yanarken. Eğilim budur belki de. Anlık mutlulukları, ebedi acılarla değiş tokuş edip kaçamaklarının kefaretini ödemek ve muhtemel bir lanetten korunmak; çok gülersen ağlarsın, çok mutlu olursan üzülürsün. İyinin kötüyü çağıracağına inanmış ruhların kaosunda boğar hayatı ve sonra da onun kaypaklığından dem vururuz. Daha kolay ve emniyetli olduğu için… Belki de…

Benim artık pek gidesim yok. Çok ısrarkar, inatçı, gerçek bir davete karşı koyamam ama, kendi ayaklarımla girmeyeceğim acılar ormanına. Yaşadıklarım, di-li geçmiş limanında demirli. Zamanın dalgaları eritecek belki o güçlü metal gövdesini. Ve bir ihtimal, o heybetli gövdenin, gözyaşlarımın tuzlu suyunda eriyip gitmesi buracak içimi. Bu kadar mıydı? Böyle yok olup gidecek miydi? Bunun için miydi bunca eziyet? Bu yüzden mi parçaladım kendimi? Yakılan ağıtlara sarmalandım ve uzaklaştım gelecekten? Kalıcılığın söz konusu olmadığı somut hayat sıkacak omzumu ve mağrur başıyla işaret edecek geçmişimi. Sonra kaşını kaldırıp bakacak yan gözlerle, sonsuz yaşamı arzulayanları küçümseyen gülücüğün yayıldığı dudaklarından dökülecek o soru: Kimin ruhuna attın imzanı?

HÜR’ce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder