10 Kasım 2011 Perşembe

Gibi...

Duydun mu? Sabahı bir çığlık gibi yırtan bu ses... Sirenler senin için çalıyor. Asfalta çakılmışçasına duruyorum. Kıpırtısız. Haykıra haykıra ağlamak geliyor içimden; gözümden bir damla yaş süzülüyor sadece. Yüzümde akan bir damla asit gibi...

Bekle. Epi topu bir dakika sürecek. Sabırsızlık etme. Baştan sona her şeyi gözden geçirmek için bir dakikam var. Nereden nereye geldiğimizi görmek, utanmak, korkmak, kızmak, özlemek, direnmek, tutunmak, tırmanmak için bir dakika yetermiş gibi...

Dinle bak. Senin de tüylerin diken diken oldu mu? Marşımız çalıyor. Nasıl da haysiyetli, nasıl da kendinden emin, değil mi? Senin bakışların, senin gözlerin, senin sözlerin, senin devrimlerin, senin kararlılığın, senin cesaretin gibi...

Korkma. Aldırma bayrak yarıya indi diye. Onurumuzun, ideallerimizin, milli varlığımızın yerlere indiği şu dünyada, bir günlük, tek perdelik bir gösteri bu. Yarın yine en tepede dalgalanacak; onun altında tek yürek olmayı başarmışız, her şey yolundaymış, ona layıkmışız gibi...

Yürü benimle. Görüyor musun? Her yerde sen varsın. Şiirler senin için okunuyor. Rumeli türküleri senin için çalınıyor. Liderlik dehandan ideallerine, devrimlerinden giyiminle, saç traşınla ne kadar bakımlı bir erkek olduğuna kadar deşebilecekleri her konuda seni anlatıyorlar. Senin gibi olmak, senin yolundan gitmek zor olduğu için tek yapılan bu; sadece övgülerle yaşayabilirmişsin gibi...

Sorma. Kaç kişiyiz, bilmiyorum. Şimdi sadece sen ve ben varız. Sen buruk, ben üzgün. Sen hayretler, ben utançlar içinde. Sen gönlü kırık, ben kanadı kırık. Bugünü yaşayalım ne olur. Sen ölmemiş, ben doğmamış gibi...

HÜR'ce