8 Mart 2012 Perşembe

8 Mart...

Kadınlara ayrılmış bir gün: Dünya Kadınlar Günü.

Kadın olduğu için kutlanan ve ertesi gün unutulan, ötelenen; ataerkil düzenin sorumluluklarıyla donatılmış; yaşamı, istekleri, hayalleri için savaş veren milyonlar için takvimde tek bir sayfa...

Yeterli mi? Doğuran, doyuran, çalışan, çabalayan, koruyan kollayan, yeri geldiğinde kocasının, oğlunun yanında savaşan, inançlar uğruna canından olan, yine de hayatın her alanında karşısına çıkan dışlanmışlıkla mücadele etmek zorunda kalan, batıllarda boğulan, uğursuzluğa yorulan kadınlar için tek bir gün?

Bir kadının hayatını düşününce, yeterli değil elbet. Kundaktan oturduğu sandalyede ayaklarının yere değdigi güne kadar geçen masum çağın bedelini mezara kadar dişiyle tırnağıyla, kanıyla, sütüyle ödeyen bir kadın için 365'te bir ne ki...

Ancak bu noktada ünlü yazar, düşünür ve gazeteci Simone de Beauvoir’ın meşhur vargısı geliyor aklıma: Kadın doğulmaz, olunur.

Gücü elinde tutanların güçsüzleri “öteki taraf” olarak nitelendirdiği dünyamız düzeninde, varlığımızın değerini önce bizler idrak etmeliyiz. Ailemiz, toplumumuz, ulusumuz ve hatta yaşamın devamlılığı için ne denli önemli olduğumuzun bilincine varmalı, kadın olduğumuz için önce bizler kendimizi kutlamalıyız. Çünkü inanıyorum ki, gücümüzün farkına vardığımızda, çabalarımızı, başarılarımızı kendimiz takdir ettiğimizde; ideallerimize, hedeflerimize, hayallerimize kendimiz inandığımızda ve kendimize saygı duyduğumuzda, kutlanmak ve alkışlanmak için takvimlerin 8 Martı’ı göstermesini beklemek zorunda kalmayacağız.

Her bir günümüzün 8 Mart gibi coşkuyla ve gururla geçmesi dileğiyle, tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü içtenlikle kutlarım.

HÜR'ce