14 Mart 2011 Pazartesi

Camdan atlayasım var!

Aklımın ucundan bile geçmedi atlamak. O kadar şiddetli sallantıya eşlik eden bir o kadar büyük bir şaşkınlık ve korkuya rağmen, hiçbir zaman seçeneğim olmadı pencereden fırlamak ve kendimi boşluğa bırakmak. Elbette bu seçenek yoksunluğunun altında, uzun yıllardır bahçe katında yaşıyor olmanın payı vardır. Belki, hayata bağlılık sorunu yaşıyorumdur ve hatta intihara meyilliyimdir. Ancak tahminimce, yani yurdumun her on necip insanından en az altısının, 3,5-4 büyüklüğündeki sarsıntılarda bile kendilerini camdan aşağı bıraktığını göz önünde bulundurunca, en büyük eksiğim zekâ yoksunluğu. 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerini de bizzat deneyimlemiş, depremin hemen sonrasında enkazı gezmiş olduğumu itiraf edersem, akılsızlığımın boyutlarını netleştirmiş olurum sanırım.

Çökme ve yıkılma riski çok yüksek binalarla dolu bir şehrin, yaş ortalaması 40 olan binalardan müteşekkil bir semtinde, Allah’a emanet yaşayan biri olarak, bu kadar basit bir hareketi akıl edemeyişimin başka açıklaması var mı? Kendimi dışarı atınca kırıklardan, incinmelerden ve hatta muhtemel bir kalıcı sakatlanmadan kaçamayacağımı, birbiri ardına yıkılan binaların üzerime yağacak döküntüleriyle ciddi biçimde yaralanabileceğimi, ilk yardım ve kurtarma konusunda insanları çekiştirmek ve kaktırmak dışında bilgisi bulunmayan bir toplumda, bana kalan işe yarar parçalarımı da kurtarıcılarımın ellerinde heba etmek zorunda kalabileceğimi hesaplamış olabilir miyim? Belki de, kaotik ortamlarda en büyük tehlikenin paniğin kendisi olduğuna dair temelsiz bir inancım vardır. Depremde alınması gereken önlemler hakkında bilgi veren “sözde uzmanlar”a kulak vermişliğim de olabilir.

Ekranımdan bana bakan haber karşısında derin düşüncelere dalmış durumdayım. NTV haberinin baş kahramanı, Japonya’da meydana gelen 8,9 büyüklüğündeki deprem sırasında ülkede bulunan Türklerden İSK (yaş kim bilir kaç), deprem sırasında yaşadıklarını anlatmış: “Ben Tokyo’ya 20 kilometre uzaklıktaki Tayitama eyaletinin Toka şehrinde oturuyorum. İlk sarsıntı sırasında evdeydim. Bayağı bir şiddetliydi. Kendimi camdan dışarı attım. Fakat uzun sürdü, hemen kesilmedi. Biraz sakinleşir gibi olunca tekrar eve girdim. Ama ikinci kez bir sarsıntı oldu, ben yine camdan atladım.”

Takdir edersiniz ki, ziyadesiyle gerginim; kendim için endişeleniyorum; akılsızlığıma hayıflanıyorum. Söz konusu kardeşimizin, Türkiye’deki büyük depremlere şahit olduğuna ve o korkunç dehşeti yaşadığına, ruhuna yapışan korkunun esiri olduğuna ve ülkesinden binlerce kilometre uzakta, dünya tarihinin en büyük depremlerinden birine de yakalanan bir bahtsız bedevi olduğuna dair bir öykü uyduruyorum kafamda. İçimi rahatlatmak ve tabii uydurduğum öyküyü inanılır kılmak üzere Japonya haritalarına bakıyorum. Amacım, adamın yaşadığı yeri bulmak, depremin merkez üssüne yakınlığını görmek. Hani çok yakın bir mesafede bu kaosa tanıklık ettiğini görecek ve kendi akılsızlığıma geri döneceğim. Ama ne yazık ki, yaşadığı yeri bulamadığım gibi, talan ettiğim sanal alem de, Japonya’da atlayan tek kişinin Türk olmasına dair fıkra niteliğinde haberlerle çalkalanıyor.

Bu duruma fena halde canım sıkıldı. Kahramanımızı haklı çıkaracak tek bir ipucu bile yakalayamadım. E niye uğraşıyorsun be kadın, diyeceksiniz. Bir deprem ülkesinde yaşıyoruz. Binalarımızın üçte biri ruhsatsız, üçte biri yaş haddinden emekliliğini bekliyor, üçte biri de hayata ince demirlerle tutunmaya çalışıyor. İnşaat sektörünün büyük kısmının adının çıkmasına yol açan müteahhitler mafya kıvamında çalışıyor. Ne de olsa, çok veren maldan, az veren candan. Jeologlar, deprembilimciler, şehir planlamacıları, belediyeler, mimarlar, mühendisler sessiz sinema oynuyor (Esasen ülkemizde hem uzman kıtlığı yaşanıyor, hem de mevcut nadide uzmanların da sesi soluğu duyulmuyor.). İnsanlarsa, derin bir tevekkül içerisinde Allah korusun’a bulanmış, bir sorundan kurtulmanın en kesin çözümü olarak unutmayı, görmezden, bilmezden gelmeyi seçmiş durumda. Eh, bu şartlar altında, deprem kapıyı çalınca yapılacak tek şey de camdan atlamak. Zaten İSK kardeşimiz de muhtemelen Japonya’da yeni; alışık değil sağlam binalara, planlı yaşama, düzenli harekete. Yurdunda ne gördüyse onu uyguluyor. Hem yaklaşık 44,5 milyon insan (74 milyonun % 60’ı) yanılıyor olamaz.

Siz siz olun, hiç İSK’ya gülmeyin, alay etmeye kalkışmayın. Eğer siz de benim gibi camdan atlamayı hiç düşünmediyseniz, söyleyeyim, aptallık bizde. Bunu bir düşünün.

Haydi bana müsaade. Balkona çıkıp atlama talimi yapmam gerek. Bu sefer giriş katındayım. Biraz idmanla bu işi kıvırabilirim diye düşünüyorum. Türküm, doğruyum, atlarım.

HÜR'ce