26 Haziran 2009 Cuma

Delirum

Müşteri: Gelmeyin lan üstüme! Sen sırana geç bakiim, kalemi sokucam şimdi gözüne! Balıklı Rum Hastanesi mi lan burası? Kalk Bankası, Kalk Bankası! Yönetim istifa! Tuvalet kadar yer açmışlar şube diye... Dolarınıza, avronuza, ananıza bacınıza yüksek faiz! Yaa çekmeyin kolumu...

Güvenlik Memuru: Allah allah! Alt tarafı 2 saat 13 dakikadır buradasınız bayan! Ne olmuş yani bankodaki arkadaşlar biraz muhabbet ettilerse... Sosyalleşmek iyidir... Bakın onlar da çok yoğun. Onun doları, bunun boşalı; havale geçiriyorlar. Yazık değil mi?

Müşteri: Elin habeş maymunu kılıklı herifinden güvenlik memuru yapan kurumdan hayır mı gelir? Güvenlik memuru dediğin güven verici bir tipe ve kılığa sahip olur. Bankada stres altında bulunan mudileri yatıştırmak da görev tarifleri arasında sayılır. Ayrıca banka şubesi içinde bulunan mudileri bir bakışta sayabilmeli, saydıklarını şube personeli sayısına bölebilmeli ve çıkan sonucu beşle çarpabilmelidir. Söz konusu memur, bayanlara ters bakan kavat müşterileri kötü bakışlarıyla etkisi altına alabilmeli, şerefsiz fikir sahiplerini namuslulardan ayırabilmelidir. Güvenlik memuru dolara, avroya ne kadar faiz verildiğini bilmeli, hatta Kapalıçarşı altın piyasasından herkesi tanımalı, tanımasa da en azından birkaçıyla rakı sofrasına oturmuşluğu bulunmalıdır. Totototo...Üçüçüçüçüçüç.. Sesesesesesseeee...Deneme bir-ki.. Se-se-se...

Müdire: Ne bu gürültü ayol! Hep şikayet, hep şikayet... Sabahtan akşama bir sürü muşmulayla dertop olmaktan gına geliyo zaten; bi de bu menopozlu çıktı başımıza! Lafebesine bak, hala yumurtluyo oradan bir şeyler... Bankaya geldin mi, efendi gibi sıraya girersin; girmekle kalmaz kuzu kuzu işlem sırasının sana gelmesini beklersin. Müşteriysen müşteriliğini bil; huzur, düzen ve nizamı bozma!

Müşteri: Bu düzeni istemiyoruz! Kahrolsun bu düzen! Bize yeni bir düzen lazım! Yok mu bizi düzen? Siz gidin üstünüz gelsin. Yok mu sizin üstünüz?

Müdire: Yok, sadece altımızla çalışıyoruz. Hava daha sıcak olursa onu da çıkarıyoruz... Yaklaşma saplarım bu şişi iki kaşının ortasına! Yahu bırak memureyi... Daha ticaret lisesinden yeni mezun oldu; onun bu konuyla ilgisi yok!

Güvenlik Memuru: Hanfendi, kendinize gelin! Geçin sıraya, geçirmiiim. Valla veririm cep numaranızı operasyon servisine, mesaj bombardımanı altından üç yılda çıkaramazlar sülalenizi... Şşşş, alüo, kime diyorum! Kaçak yapı kılıklı karı! Bak hala konuşuyo! Geçççç sıraya! Bırak rozetimi... Saydırıcam şimdi yıldızları sana... Aghhhh!

Sağlık Görevlisi: Hanımefendi, sakin olun. Bitti... Gelin sizinle bir gezintiye çıkalım. Evet, bankanın çekilişinden size kırmızı araba ve gömlek çıktı...

Müşteri: Kapının önünden binmem, valla elaleme karşı ayıp olur. Hayır, bana yakışmaz. Ambulansın şöförüyle konuşucam, çağırın onu bana. Binerim ama bir şartla; şu bankonun arkasındaki kadın da benimle gelecek. Valla ısırmıycam bir daha; kuzu kuzu durucam yanında; o gelmezse gitmem. Peki o zaman güvenlik memuru gelsin. Güven sorunumu anca böyle çözerim. N’olucak, iki adımlık yol ya; korkmayın kimse soymaz bu hela kılıklı bankayı... Bırakın, imdaaaattt!

***

Doktor: Hmmm... Müdire hanımı 6 numara şişle delmeye kalkışmak... Memureyi fotokopi makinesinin kapağı altında ezmek... Efendim? Anlıyorum, demek memur sayısını yeterli bulmamış... Ner’de kalmıştık? Evet, telefon faturasını güvenlik memurunun kulağına zımbalamaya kalkışmak... Ha? Kulağına küpe olsun diye demek... Sırada bekleyen müşterileri sucuklu tostla tehdit etmek... Yine güvenlik görevlisinin rozetini penisine iğnelemeye kalkışmak... Hemşiranııııım, hastamıza odasına kadar eşlik edelim lütfen. Rica ederim sakin olun; birazdan gelip sizi tekrar dinleyeceğim. Tamam, geçti artık; tamam çekicimi bırakın lütfen. Güvenlik görevlisi cerrahi servise gitti; onu bir yere çakmanıza da gerek yok zaten.

Müşteri/Hasta: Durun... Çekiştirmeyin! Odaya giderim ama bir şartla. Şu kalp doktoruna benzeyen adam da benimle gelecek. Hemşire hanımı siz alın, bu akşam sizde kalsın; yarın sabah da bankaya gitsin; güvenlik memurunu alıp buraya getirsin. Pipisine bakacağım, bir şey olmuş mu diye. Anlamıyorsunuz doktor. Söylenenler külliyen yalan. Müdire hanımı şişlemeye kalmadım. Memure de fotokopi makinası üzerine kendi yattı. Zaten bir garip bakıyordu; deli miydi ne? Bu sırada telefon faturam çalmaya başladı; alo dedim, cevap gelmeyince güvenlik memuru duyar diye onun kulağına tuttum. Ayrıca rozetini pipisine iğnelemeye çalışmadım; internete bağlanmak istemiştim o kadar. Pardon doktor, gömleğinize %10 faiz versem benimle uyur muydunuz? Şşşşt, gürültü yapmayın, paranız uyanmasın. Gidiyorum, itmeyin, gidiyorum... Kalp doktoru geliyor mu?

Müdire: O çılgın kadın bizim şubeye girdi bir hışımla... Ne o, telefon faturasını ödeyecekmiş, işi acilmiş, ofise dönecekmiş, bir fatura için bu kadar beklenir miymiş? Biz de elimiz elimiz üstünde oturuyoruz sanki... Sadrazamın... Tövbe tövbe... Sonra müşterilerden birini haşladı; temmuz ayında sucuklu tost yedikten sonra insan içine mi çıkılırmış; çıkısa da bankaya mı gelinirmiş; açık havada rüzgara karşı ağzı açık şekilde 2 km koşmadan umuma açık yerlerde konuşupp kahkaha mı atılırmış... Bizim güvenlik memuru da kadını yatıştırmaya çalıştı; meskun mahalde huzuru sağlamak maksadıyla tabi. Vay efendim, sen misin karışan! Ne habeş maymunluğunu bıraktı adamcağızın, ne güven telkin etmediği... Saydı sövdü. Şube de tuvalet kadarmış; aynaları kırdı hep; parçalanınca geniş gösterirmiş...

Uğursuz karı! Banka batarsa şaşırmam! Ben şubeme hela dedirtmem efendim! Ben de zımbayı kendisine doğru kibarca sallayarak... yok efendim, ne tehtidi, biraz geri püskürtmek diyebiliriz ama zarar vermek asla! Ne diyordum, evet, usulca zımbayı sallayarak kendisini uyardım. Sonuçta bizler de üç kuruşa çalışan eşekleriz, değil mi ya? Ama gözü dönmüştü bir kere. Kendisini kolundan kibarca tutan güvenlik memuruna saldırdı önce. Sonra bankonun üzerinden atlayarak benim üzerime yürüdü. Ben çok iyi şiş kullanırım; dakikada 52 ilmek atar, adamın alnına zeki müren kirpiği çakarım. Saldırıyı savuşturdum tabi. Benimle başa çıkamayınca diğer memur arkadaşa saldırdı. Fotokopi makinesinin üstüne yatırdı, yaşasın gremlinler; bunlara yemek yeridmeyeceksiniz, üstlerine su döküp çoğaltacaksınız, siz bilmezsiniz, bunların bakımı zordur, diye haykırarak kızcağızın fotokopisini çekmeye başladı... Dehşet içinde kalmıştık... Hürkk.. Fork... Devam edemeyeceğim...

İki ay sonra...

- Hemşiranım, bana cevap verin lütfen; hasta bu çiviyi neden takmış kafasına?
- Doktor bey, hasta kendini cep telefonu sanıyor; bu da anteni oluyormuş.
- Tutun şunun ellerini, anteniyle oynamasın; beynini delecek şimdi. Sigortası da yok; elimizde patlar valla. Bir de sorun bakalım, hangi marka cep telefonuymuş; ona göre Nokia veya Samsung koğuşlarından birine koyun.
- Ben soramam valla doktor bey. Bıktım bu hastadan; iyileşeceği yok bunun. Geçen gün de hademe Memduh’un yüzündeki et benini koparmaya kalktı. Neymiş, yemekte hiç et vermiyormuşuz, canı çekmiş. Aaaa, uğraşamayacağım bu karnivor karıyla! Üstüne üstlük bir de yan koğuştaki banka memuresini dövüp duruyor her fırsatta. Dün kadını tuvalette yakalamış; klozetin üstüne oturtmuş, sol eliyle ağzına tuvalet kağıdı sokup sağ eliyle de gözüne bastırıyordu. Bir yandan da bankamatik yine bozuk, diye bağırıyordu. Kadının gözünü zor kurtadık valla.

Dört ay sonra...

- İyileştim artık doktor; kendimi çok zinde hissediyorum. Hayat gözüme daha güzel görünüyor. Ekranım genişledi, megapikselim arttı. Daha kolay mesaj yazıyorum artık. Her yerden internete de bağlanıyorum. MP3 indirip arkadaşlarımla paylaşıyorum. Yeni piller de çok iyi geldi. Eskisi şarj tutmuyordu; lafım ağzımda kalıyordu. Hayır bir şey değil, karşı tarafa ayıp oluyor tabi. WAP ayarlarımda bir arıza vardı ama teknik servisi çağırdı arkadaşlar, onu da hallettik. Yoo, müdire hanımla aramızda hiçbir sorun kalmadı. Artık çok iyi anlaşıyoruz. Yataktan kalktığımda saçlarımı dağıtan gorili kesip ay ışığında yedik dün gece. Dünyanın dikdörtgen olduğunu farkettim. Kuşlar gibi özgür hissediyorum kendimi. 2 litrelik yudum içmiş gibi hafifim üstelik. Üstün yol tutuşum, 4 hava yastığım ve ABS sistemimle tamamen güvenilir biriyim artık.

HÜR’ce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder