8 Mayıs 2012 Salı

Meeee...

Bazı gazetelerin köşe yazarları, türkçemize uladıkları akademik terimler ve yabancı dillerden evlat edinilmiş sözcüklerle, postmodern tarzda dayayıp döşedikleri makalelerinde gündemi irdeliyor, gelişmeleri sorguluyor, gidişat yorumları yapıyorlar. Okuyucuların hepsi, tercihan yurt dışında, siyaset, sosyoloji, psikoloji ve felsefe eğitimi almış da üstüne mastır, hastır, artık daha da üstü ne varsa külliyen tamamlayıp yutmuşçasına, bir rahatlık, bir güven, bir rehavet içinde akıp giden bu yazılara baktığımda merak etmeden duramıyorum: Kimlere sesleniyor bu yazılar? Kimlerden medet umuyor? Kaç kişi bu alimler güruhu?

Eğitim düzeyinin secdeye yatıp kendini Allah’a havale ettiği… Bırak okuduğunu anlamayı, Türkçeyi doğru düzgün konuşamayanlara canla başla, gözü kapalı oy verildiği… Dünyanın en kalifiye işsizler ordusunun sokaklarda uygun adım gezindiği… Üniversite mürekkebi yalamışların kitapçılara sadece kahve içmek için gittiği… Fasıl muhabbetlerinde Nazım şiirlerine bulanıp ülke kurtarmaya kolları sıvayanların hasıl olduğu… Kayseri’yi Kıbrıs’ta, mısır piramitlerini gümrük deposunda, Cumhuriyet’in ilanını bir bahar ayında sananların yurdunda kaleme alınan bu yazılara baktıkça eski bir fıkra geliyor aklıma:

Ve onlar dediler Isa’ya:
- Sen bizim varoluşumuzun eskatolojik manifestosusun.
Ve İsa dedi onlara:
- Ha?

HÜR'ce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder