Bazı gazetelerin köşe yazarları, türkçemize uladıkları akademik
terimler ve yabancı dillerden evlat edinilmiş sözcüklerle, postmodern
tarzda dayayıp döşedikleri makalelerinde gündemi irdeliyor, gelişmeleri
sorguluyor, gidişat yorumları yapıyorlar. Okuyucuların hepsi, tercihan
yurt dışında, siyaset, sosyoloji, psikoloji ve felsefe eğitimi almış da
üstüne mastır, hastır, artık daha da üstü ne varsa külliyen tamamlayıp
yutmuşçasına, bir rahatlık, bir güven, bir rehavet içinde akıp giden bu
yazılara baktığımda merak etmeden duramıyorum: Kimlere sesleniyor bu
yazılar? Kimlerden medet umuyor? Kaç kişi bu alimler güruhu?
Eğitim düzeyinin secdeye yatıp kendini Allah’a havale ettiği… Bırak
okuduğunu anlamayı, Türkçeyi doğru düzgün konuşamayanlara canla başla,
gözü kapalı oy verildiği… Dünyanın en kalifiye işsizler ordusunun
sokaklarda uygun adım gezindiği… Üniversite mürekkebi yalamışların
kitapçılara sadece kahve içmek için gittiği… Fasıl muhabbetlerinde Nazım
şiirlerine bulanıp ülke kurtarmaya kolları sıvayanların hasıl olduğu…
Kayseri’yi Kıbrıs’ta, mısır piramitlerini gümrük deposunda,
Cumhuriyet’in ilanını bir bahar ayında sananların yurdunda kaleme alınan
bu yazılara baktıkça eski bir fıkra geliyor aklıma:
Ve onlar dediler Isa’ya:
- Sen bizim varoluşumuzun eskatolojik manifestosusun.
Ve İsa dedi onlara:
- Ha?
HÜR'ce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder