20 Ağustos 2010 Cuma

Mini-malist yaklaşım...

- Ne yani, mini etek giymeyelim mi?

20’li yaşların ateşli “her şeyle savaşırım”cılığını 30’ların “dur bir anlayalım meseleyi” olgunluğuna bağlamak üzere olan arkadaşım, masanın üzerinden atlamaya hazırlanırcasına eğildi. Tepesi atmış arkadaşımın gazını alacak bir cümle kurmaya çalışırken yemekleri getiren garsona minnetle bakıyorum. Memnuniyetim kısa ömürlü zira arkadaşım pes etmeye niyetli değil. Mini eteğe sıkıca yapışmış, üstüme geliyor. Yaklaşık bir saattir şikayetlerini dinliyorum oysa. Toplantıya gitmiş, adam sürekli bacaklarını “dikizlemiş”. Normalde işi satarmış ama onuruna dokunmuş...
Eh, benden günah gitti!

- Bana söyler misin, bir kadın niye mini etek giyer?
- Güzel göründüğü için.
- Peki güzel görünmek için mini etek giyip, güzel bulunmaktan niye şikayet eder?
- Peki erkekler niye güzel kadına yiyecek gibi bakar?
- Peki erkeklerin yiyecek gibi baktıklarını bile bile miniler giyinip niye bundan yakınılır?
- Peki sen neden mini eteğe karşısın?
- Ben mini eteğe karşı değilim...
- Giymediğine ve bu kadar eleştirdiğine göre karşısın.
- Giymeyi tercih etmiyorum çünkü külodumun içine arı kaçmış gibi sürekli kıpır kıpır duruşumu, oturuşumu kontrol etmekten hoşlanmıyorum. Oram göründü mü? Buram açıldı mı? Yan oturursam ne anlam çıkarırlar, düz oturursam ne mesaj vermiş olurum gibi saçmalıklarla ne zihnimi yormak istiyorum, ne kendimi kasmak. Benimkisi tembellik yani.
- Giyenlerle derdin ne?
- Giyenlerle değil, giyip şikayet edenlerle derdim var.
- ...
- Bak şekerim, eğri oturalım, doğru konuşalım. Mini eteğe karşı değilim. Taş gibi vücudun varsa, yani günümüz moda sektörünün pompaladığı üzere selülitsiz uzun bacakların, düz bir karnın, dik göğüslerin varsa ve kendine yakıştırıyorsan, kendini iyi hissediyorsan istediğini giy, bana ne? Ama kimse bana aksini iddia etmesin; o bakışların anlamını bütün kadınlar bilir. Göz göze gelene kadar baştan aşağı süzülmeyi sabırla beklersin. Ya iş başvurusuna gitmişsindir, ya iş satmaya. Tek amacın ya kendini tanıtmaktır, ya firmanı, ya çalışmalarını... Hiç farketmez. Tecrüben, yaptığın işin kalitesi, yeteneklerin fiziğinin fersahlarca gerisinden gelir. Oturduğu yerle düşünen ve o doğrultuda davranan erkeklerin hükmettiği bir toplumda yaşıyorsun. Güzelliğinin, hatta bazılarının dediği gibi “servetinin” farkındasın ve sergilemekten kaçınmıyorsun. Sonra da uzaydan gelmişçesine şaşkın ve bezgin bir ifadeyle “erkekler!” diye söyleniyorsun. İşte bunu anlamıyorum. Yolda yürürken omuz atarlar; yanından geçerken türkü çığırırlar; erkekliklerini sergilemek adına ne biliyorsa kaçınmazlar. Şimdi şikayetin anlamı ne, onu bana anlat.
- Bu haksızlık, biliyorsun değil mi?
Tahmin edeceğiniz üzere konuşma hiçbir yere varmadı. Çalışan eril dünyaya bir homurtu daha katıldı o kadar.

Elbette haksızlık. Ortaokulda sınıfından bir erkek arkadaşıyla konuştu diye bir babanın kızını okuldan alması haksızlık. Bir kadının, doktor karısı çalışır mıymış, diyen kocası yüzünden spikerlikten vazgeçmesi haksızlık. “Öyle tahrik edici görünüyorsun ki, şu gömleğini yırtmak geliyor içimden” diye gevrek gevrek sırıtan patronunun suratına tokadı yapıştıramamak haksızlık. Aylarca üzerinde çalıştığı projeyi sunması için kendisine akşam yemeğine randevu verilen kızın işi iptal etmek zorunda kalması haksızlık. O kadar çok haksızlık var ki... Saymakla bitmiyor.

Sorun da bu zaten. Kadınlar haksızlık diyor, yaşamaya devam ediyor. Ve ben bir kadın olarak kendi cinsimi suçluyorum: Bu haksızlığı yaratan kadınların ta kendisi! Suçladığımız, kızdığımız, korktuğumuz tüm o erkekler kadınların eseri. Listeye bir göz atalım isterseniz:
Kocasının soyadını devam ettirmek için oğlan doğurunca başı göğe eren kadınlar. Oğluna kıyamayıp evde tüm işleri kızına yaptıran kadınlar.
Rahat, paralı ve huzurlu bir yaşam adına, anlamını, felsefesini, “sebebini” umursamadan, daracık kot pantalon üzerine türban takmayı kabul eden kadınlar.
Kendi kaynanasından çektiklerinin üzerine helalinden bin misli koyup “elin kızına” zevkle eziyet eden kadınlar.
Kısa boyluysa uzunlara, şişmansa zayıflara, esmerse sarışınlara, bekârsa evlilere, okumamışsa eğitimlilere, işsizse çalışanlara, tembelse çalışkanlara çemkiren kadınlar.
Doğdukları için sevinilmemiş, dolayısıyla da sevilmemiş, takdir edilmemiş, desteklenmemiş, bastırılmış, örtülmüş, gizlenmiş, sinmiş kadınlar.
Şikayet ettikleri eril dünyanın kurallarını yıkmak yerine, ortamı kabullenip kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan kadınlar.
“Kısa”sa kısa yapmadan, sırlara, yalanlara, entrikalara bulanmış kadınlar...

Şimdi söyler misiniz bana, kadınlar neden şikayet ediyorlar?

Hür'ce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder